Türkiye, yüzölçümü ve doğal kaynakları bakımından zengin bir ülkedir. Ancak bir o kadar da çarpık gelir dağılımı, toplumsal adaletsizlikler ve yoksulluk gibi karmaşık sorunları bünyesinde taşımaktadır. Özellikle çocuklar, bu görünmez prangalardan en çok etkilenen kesimdir. Tarihi bir geçmişe sahip olan Charles Dickens’ın romanlarından fırlamış gibi görünen bu durum, modern Türkiye’de hâlâ geçerli bir fenomen. Ülkemizin zenginlikleri ile çocukların maruz kaldığı yoksulluk arasında sarsıcı bir tezat oluşmakta. Peki, bu konuda neler yapılabilir?
Türkiye’nin ekonomik büyümesi birçok sektörde kendini gösterse de, gelir adaletsizliği sorunu her geçen gün derinleşmektedir. Ekonomik refah, yalnızca belirli bir kesim için geçerlidir. Eğitim, sağlık ve sosyal olanaklardan mahrum kalan çok sayıda çocuk, hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Bunun yanında, yoksul ailelerin çocukları; sosyal hayattan kopuk, yeterli eğitim alamadan büyümek zorunda kalmaktadır. Çocuk işçiliği, yaptığı işin tehlikesi ve getirisi; birçok aile için geçim kaynağı haline gelmiştir. Bu durum, geleceğin umudu olan çocukların potansiyelini kısıtlamakta ve onları giderek derinleşen bir yoksulluk sarmalına itmektedir.
Bu derin yarayı sarmak için öncelikle toplumsal farkındalık oluşturmak oldukça önemlidir. Devletin ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda atacağı adımlar, her bireyi etkileyen bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanması için projeler geliştirilmesi, yoksul bölgelerde yaşam şartlarının iyileştirilmesi, çocukları koruma altına alacak yasaların etkin bir şekilde uygulanması; temel çözüm yollarından bazılarıdır. Ayrıca, yerel ve ulusal düzeyde kampanyalar düzenlemek; toplumun her kesiminden destek alarak farkındalık yaratmak, bu konuda elzemdir.
Nitekim, çocuklar geleceğimizdir. Zengin bir ülkenin yoksul çocukları olmaması için hepimize düşen sorumluluklar var. Durumun daha da kötüye gitmemesi adına atılacak her adım, belki de bir çocuğun geleceğini değiştirebilir. Bu nedenle, toplum olarak bu ignore edilemez gerçeği görmeli, farkında olmalı ve harekete geçmeliyiz. Gelin, hep birlikte daha aydınlık bir gelecek için toplumun en savunmasız bireylerinin yanında olalım.
Sonuç olarak, zengin bir ülkede yaşamalarına rağmen yoksulluktan muzdarip olan çocukların varlığı, dünya genelinde yaygın bir mesele haline gelmiştir. Bu durum, insani bir sorun olmanın ötesine geçerek, toplumsal bir yaraya dönüşmüştür. Dickens'ın romanlarına benzer bir yaşam süren bu çocuklar, bizlerin göz ardı etmemesi gereken bir gerçeği haykırmaktadır. Duyarlı bir toplum yaratmak için atılacak her adım, bir çocuğun hayatına dokunabilir. Söz konusu çocuklar olduğunda, seferberlik ruhuyla birlikte hareket etmek, insan olmanın da gerekliliğidir. Zengin ülkelerde yaşayan yoksul çocukların sesi olunmalı, onların hikayelerini duyulması sağlanmalıdır.